Anadolu kadim medeniyetlerin, bereketli toprakların ve gönlü okyanuslar kadar engin insanların olduğu bir coğrafya. Bu bereketli topraklar, yüz yıllardır Mevlana, Hacı Bektaş-i Veli, Şeyh Edebali, Yunus Emre ve Nasreddin Hoca gibi nice bilgeler; Fatih Sultan Mehmet, Alparslan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi dahi komutanlar; Mimar Sinan, Piri Reis, Hazerfen Ahmet Çelebi, Lagari Hasan Çelebi ve Vecihi Hürkuş gibi öncü değerleri bağrından çıkarmıştır. Diğer taraftan Karadeniz'den Ege'ye, Akdeniz'den Doğu Anadolu'ya, Trakya'dan Harran'a kadar ovaları, dağları, yaylaları, havzaları, bozkırı, sahilleri ve vadileri ile adeta bir "anne" duyarlılığıyla nesiller boyu üzerinde yaşayan nice medeniyetleri nimetlerinden yoksun bırakmayacak kadar cömert bir gönle sahiptir.
Lakin binlerce yıllık zengin kültüre ve müstesna zenginliklere sahip bir toplum olarak, birçok etkenden dolayı bu değerlerimizi gereği gibi dünyaya sunup markalaştıramadık. Bunun sonucunda da adeta diğer ülkelerin pazarı konumuna geldik. Her türlü zenginlikle bezenmiş, bu eşsiz ülkemizde hamburgerciler, pizzacılar, kahve satan uluslararası dev şirketler; Van'dan, Muğla'ya, Ardahan'dan Edirne'ye kadar şubeler açıp sermayemizi yurt dışına götürürken bizim topraklarımıza ve mutfağımıza ait pide, baklava, kebap; Türk kahvesi, fındık ve birçok ürünümüzü bırakın yurt dışına ihraç etmek şöyle dursun, ülkemizde dahi markalaşmakta zorluk yaşanıyordu. Hatta birçok ürünümüze sahip çıkamadığımız için başka ülkeler tarafından tescil (patent) ediliyordu.